ACI TARİHİN ŞAHİDİ: BOSNA HERSEK BALKANLAR 1. BÖLÜM


Sevgili dostlar;

Verdiğimiz aradan sonra tekrar beraberiz, bu yazımda sizlerle ilk yurtdışı maceramı anlatacağım.
Gideceğimiz yer Balkanlar;
Zamanında çok büyük zulümler yaşamış olan o ülkeleri ziyaret edeceğim. Balkan ülkelerini gezebilmek için vize lazım değil sadece pasaportumuz yeterli. Sabahın erken saatlerinde İstanbul’dan Saraybosna (Yöresel Adı: Sarayevo)Havalimanı’na uçuyoruz. Yaklaşık bir saat sonra inişe geçiyoruz, daha sonra pasaport kontrolünden geçip valizlerimizi alıp kapıda bizi bekleyen tur otobüsümüze biniyoruz.
·         SARAYBOSNA
Evet, sonunda o adını çok duyduğumuz Srebrenista Katliamını ve Bosna Savaşı’nın yaşandığı yerdeyiz.
Şehir merkezine doğru ilerledikçe yıllar önce yaşanan savaşın izlerine hala şahit olabiliyoruz. Ve Latin Köprü ’sünün hemen yan yolundan geçen tramvay… Bize biraz nostaljik geliyor ama Bosnalıların tramvayları, otobüsleri, taksileri birazcık eski şehir merkezinde yol boyunca uzanan tramvay hatları Avusturya-Macaristan İmparatorluğu zamanında yapılmıştır. İlerledikçe o meşhur olayın yaşanıp bir dünya harbine neden olacak suikastın olduğu Latin Köprüsündeyiz. Altından geçen Milaçka (Yöresel Adı: Miljacka) Nehri’ne karşı hatıra fotoğrafı çekmeyi de unutmuyoruz tabii ki.  Yol kenarındaki binalar genel olarak barok ve neolitik tarz üzerine inşa edilmiş olup hoş görüntü veriyor bizlere ve eski binalarda hala mermi izleri mevcut olup savaş zamanında bu binalarda keskin nişancılar varmış ve bunlar net olarak rakam verilemese de yaklaşık 11.300 kişiyi öldürmüştür. İlerledikçe yol kenarındaki camileri görüyoruz. İlk gördüğümüz camii Bekir Baba Camii oluyor ve biraz ilerledikçe İshak Paşa Camii ve birçok camiyi de görüyoruz ilerledikçe, burada ki cami sayısı 100’e yakın.
İlk durağımız olan Kovaçi Şehitliği’nde Merhum Lider Alıya Izzetbegoviç’in kabrini ziyaret edip Kuran-ı Kerim okuyup, dualar edip, çiçeğimizi bıraktıktan sonra mezarlıktan ayrılıyoruz.
Ferhat Paşa Caddesine doğru ilerliyoruz, burası bizim İstiklal Caddesi’nin biraz daha ufak bir hali olup kafe ve mağazalar mevcut.
Sönmeyen ateşi görüyoruz burada da; Alman ordusundan kurtarılışı adına yakılmıştır bu ateş. Yemeğe geçiyoruz buradan. Menüde çorba, Boşnak köfte ve salata var. Yemekten sonra Ilıca semtinde ki otelimize gidiyoruz.
Sabah erkenden otelden ayrılıyoruz.
Buradan Gazi Hüsrev Bey Cami’ne geçiyoruz. Cami, dönemin valisi ve günümüzde cami avlusunda türbesi bulunan Gazi Hüsrev Bey tarafından 1531 yılında Mimar Sinan’a inşa ettirilmiştir. Gazi Hüsrev Bey Camii, Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’nın kalbi sayılan Başçarşı’da yeralmaktadır ve Bey Camii olarak da bilinen camii Osmanlı mimarisinin en göze çarpan eserlerindendir. Ve bu caminin yaklaşık 20 metre ilerisinde Merhum Allıya Izzetbegoviç’in savaş zamanında kullandığı karargâhı bulunmakta, burayı karargâh olarak seçmesindeki önemli etkenlerden biri ev görünümde kamufle edilmesidir ve düşmanı şaşırtmayı amaçlamaktadır. Günümüzde ise içerisinde kafe ve restoranlar bulunmaktadır. Baş Çarşı’da meşhur Boşnak böreğinin tadına bakıyoruz ayranla beraber, yalnız hatırlatmakta fayda var ki ayran dememe aldanmayın bizim buralardaki yoğurt orada ayran diye servis ediliyor. Yemekten sonra çarşıyı turlamaya çıkıyoruz, hediyelik eşya alabileceğiniz sayısız dükkânlar mevcut. Çarşıda gezerken bir kafeye denk geliyoruz sahibi Türk, Trabzonlu bir abimiz. Çay ikram ediyor bizlere ve muhabbete başlıyoruz kendisiyle. Güzel geçen dakikalardan sonra kendisine teşekkür edip ayrılıyoruz oradan.

·         KONJİC
Konjic’e doğru yol almaya başlıyoruz hızlıca.
Konjic Köprüsü Osmanlı’dan kalan sayılı eserlerden olup 1682 yılında yapılmış, ancak 3. Mart 1945 yılında, Konjic şehrinin kurtuluşunda, Alman Naziler tarafından mayınlarla döşenmiş ve yıkılmış. Neretva nehrinde bulunan bu köprü Bosna ile Hersek bölgelerinin birleştiği nokta olarak da kabul edilir. Bosna Hersek’teki tüm en güzel köprülerin kaderleri sanırım benziyor, hepsinin de güzelliğine düşman gözü dayanamadı ve yıkmaya çalıştı. Ama Boşnak inadı köprülerde de var, öyle böyle tekrar yükseliyorlar. Elbette eklemek gereken bir şey var ki o da Mostar köprüsü gibi, bu köprünün de Türkiye’nin yardımlarıyla tekrar yükselmiş olmasıdır. Unutmadan söyleyeyim Neretva Nehri üzerinde bulunmakta bu köprü.
Konjic’ten uzaklaşırken sağ tarafımızda bulunan Neretva Nehri bize mihmandarlık ediyor, Adriyatik Denizine dökülüyor nehir. Jablanica Köprüsü var güzergâhımızın üstünde. Konjic-Jablanica arasında manzara inanılmaz güzel. Jablanica Gölü‘nü sağ tarafınıza alıyorsunuz ve yol boyu mükemmel manzaralarda yol arkadaşınız oluyor. Kıyıları boyunca ne beton kirliliği var, ne korna sesi. Jablanica Gölü Mostar’dan sonra Bosna-Hersek’in en etkileyici yeri diyebiliriz.
Göl sağımızda kalacak şekilde yaklaşık 7-8 km. kadar ilerledikten sonra 2.Dünya Savaşı’nda Tito’nun partizanları tarafından havaya uçurulan zafer simgesi konumundaki Neretva Köprüsü ve hemen yanındaki Savaş Müzesi karşınıza çıkacak. Bugün aynı şekilde korunan Neretva’nın suları içindeki köprünün enkazı ve savaş müzesi ile dikkat çekmektedir. 




·         MOSTAR
İşte geldik Bosna’nın en güzel yerine geldik.
Mostar;
Uğruna aşklarından dolayı genç erkekler nişanlılarına cesaretlerini göstermek için kendilerini Mostar Köprüsü’nden Neretva Nehri’ne atarlarmış. “Kırlangıç Atlayışı” adını verdikleri özel bir teknikle yaptıkları bu cesaret gösterisi, kimi zaman kız babaları tarafından da talep edilebiliyormuş. Öyle ki, babalar atlamaya cesaret edemeyenlere kızlarını vermezlermiş.
1566 yılında, Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan Mimar Hayreddin tarafından inşa edilen köprü o kadar beğeni toplamıştı ki, çevresindeki bölge de aynı isimle anılmaya başlandı. O zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları arasında olan Hersek Bölgesi’nin ana kenti de bu tarihten sonra Mostar Bölgesi oldu. Oldukça ustaca bir teknik kullanılarak inşa edilen köprü, her açıdan Mimar Sinan’ın eğitiminden geçen bir elin eseri olduğunu belli ediyordu. İslam mimarisinin en dikkat çekici yapılarından biri olan ve Boşnakça “Stari Most” olarak isimlendirilmiştir Mostar Köprüsü, su üzerinden 26 metre yüksektedir. Ve içinde semboller gizlidir bunların biri ise köprünün ilk yapıldığı halinde 99 tane basamak vardır ve bunlar Allah’ın 99 ismini temsil eder.
Osmanlı’nın en belirgin izlerini taşıyan bu şehirde nüfusun çoğunluğunu Hırvat Katolikler oluşturmasına karşın camiler hatırı sayılır derecede mevcut, köprünün çevresinde çok fazla hediyelik eşya dükkânı, kafe, restoranlar bulunmakta. Bunları gezerken alışveriş yapmayı da unutmuyoruz tabii ki, dolaşırken yine Türk emekli bir amca ile teyzemize rastlıyoruz, amcamızla muhabbet ediyoruz oturup ve oralar da bulduğumuzda sevindiğimiz çay ısmarlıyorlar bize. Muhabbette doyum olmuyor onlarla da fakat zamanımızın kısıtlı olmasından dolayı müsaade istiyoruz bu güzel insanlardan.
Gezinmeye devam ederken Yunus Emre Enstitüsüne rastlıyoruz, burası yerli halka Türkçe öğretmek için hizmet vermekte. Ve ziyaret ediyoruz burayı, eğitim alan öğrencilerle muhabbet edip hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmiyoruz, Türkçeyi de güzel öğrenmişler Maşallah :) 
Yemeğe gidiyoruz buradan köprü manzaralı restoranımızdaki menüde Boşnak sahanı, Begova çorba, salata ve tatlı var. Yemekten sonra otele geçiyoruz Trebinje şehrine.
Ve Bosna Hersek’ten Karadağ’a doğru gidiyoruz.

















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

14 ŞUBAT DEMİŞKEN...

BAKIŞ AŞISI

KORONA BİZDEN NE ALDI? BİZE NE VERDİ?