BARIŞ AMA NEYE KARŞI?

Öncelikle şunu bilmekte fayda var ki;

Barış nedir?  Barışı sağlayan kim? Adalet ne için var?

Bizim için bu değerler dizisi Osmanlı yıkılmadan önce uygulanmakta olan birer devlet politikasıydı ve çeşitli ideolojik akımlar çerçevesinde yapılan hareketlerin neticesi özellikle çok uluslu imparatorluklar için tehlike niteliği taşıyordu. İnsanlığın zaten sahip olduğu refah ve sükûnet ortamı bu kavramları beraberinde getirmekteydi ve bu kelimelerin ideolojik yansımaları özellikle Balkanlar’da daha da indirgediğimizde Bosna’da başlayan Cihan Harbi’nde kötü sonuçlar doğurmaya başlandığında anlaşıldı ki artık vakit çok geç olmuştu. Hali hazırda mevcut olan küresel barış bozulmuştu.

Adalet timsali olarak gösterdiğimiz Hz. Ömer barış ortamını tesis etmesiyle adaleti rahat uygulayabildi. Fakat özellikle 20. yy. ın son yarısında barış dediğimiz paradigma yok edildi ve bunun yerini katliamlar, işgaller, işkenceler vs aldı.

Bu konudaki en bariz birkaç örneği sayacak olursak;

3 dinde de kutsal kabul edilen Kudüs’ün işgali ve Filistin halkına karşı akıl almaz işkenceler, biraz daha gidelim belirttiğimiz zamanın son çeyreğine, Bosna’da yaşanan Srebrenitsa Katliamı ve sonrasında yaşanan o hazin savaş…

Bosna’ya insan bugün bile gittiğinde yıllar önceki savaşın izleri ve havası o günkü gibi taze orada, Saraybosna’da binaların üzerlerinde çeşitli büyüklerde mermi ve roket izleri mevcut. Bu izler hafıza tazeleme tekniğidir onlar için adeta.

Aliya İzzetbegovic hiçbir zaman kararlı duruşundan ödün vermeden adaleti esas alarak, halkı ve ülkesini bağımsızlığa ve barışa kavuşturdu. Ve birçok millet onu örnek aldı ve halen de büyük küçük herkesçe örnek olarak kabul görmektedir.

Başka değinmemiz gereken ise bu konunun diğer çerçevesinden bakmak, insan her zaman dünyayı değiştirmek istediyse bile öncelikle kendisini değiştirmesi gerektiğini anlamadı. Şu an da barış getirmek istiyor fakat ilk olarak kendisiyle barışmalı ki dediği yaptığıyla çelişmesin. Aynı şekilde küresel barışı yani dünya barışını sağlamakla görevli BM asli görevini yerine getirmekte midir? Bu soruyu inceldiğimizde Afrika’da, Asya’da halen 21. yy. ın ikinci çeyreği olan modern çağ, bilgi çağı, yeni dünya olarak da adlandırılan günümüzde ‘’kölelik’’ devam etmektedir. Diğer bir yönüyle de toplumlar ile barışmadan nasıl küresel barış ve müreffeh bir dünya düzeni kurulabilir?

En başta da zikrettiğim barışı sağlamanın ilk ve en önemli yolu toplum olarak bir olmaktan geçmektedir, bu da birbirimizi tanımakla ve sevmekle meydana gelir. Zaten Peygamberimiz (sav) de sevmeyi öğütlemedi mi bizlere? Fakat bu öğütü ne kadar dinliyoruz, yaşıyoruz, anlıyoruz ve anlatıyoruz?

İnsanı ontolojik varoluşundan alıkoyup, Eşref-i Mahluk seviyesinden Esfel-i Safilin seviyesine inişi nasıl oldu da aklın bile sır erdiremeyeceği şekilde bu hale geldi?

Velhasıl kelam insan kendiyle barıştığında, toplumla da dünyayla da barışır ki bu da dünya barışını beraberinde getirir, iyi olan paradigmalar birbirini meydana getirir ki adalet de sağlanmış olur. Varoluşsal özelliklerimizi bilip koruyabilsek bu sıkıntılar ortadan kalkacak fakat bu da insan nefsine ters düşmekte.

                        Kendimiz olsak ve özümüzde kalsak ne iyi olurdu değil mi?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

14 ŞUBAT DEMİŞKEN...

BAKIŞ AŞISI

KORONA BİZDEN NE ALDI? BİZE NE VERDİ?